15 Mart 2012 Perşembe

Görmeden Sevmeyi, Dokunmadan Hissetmeyi Öğrendim...



GÖRMEDEN SEVMEYİ DOKUNMADAN HİSSETMEYİ ÖĞRENDİM

Gözlerinden bir yudum nefes alıp alıp sana yazıyorum yine.
Yürek mürekkebiyle yazılmış onca karalamaya inat seni yaşıyorum satırlarımda.
Sen ve ben.
İki ayrı kentin sabahında aynı güneşle uyanan iki sevdalı.
İmkansızlığın içinde yokluğun acı nefesinde " aşkı " soluyan iki yürek.
Suyla ateşin geceyle güneşin birbirlerini sevmesi gibi imkansız olsa da aldırma.
Yağmuru dilenen kuru toprak gibi her sabah nefesini soluyorum ben.
Güneşi bekleyen kuru yaprak gibi akşam kızıllıgında seni bekliyorum Biliyorum hicbir zaman kapımı çalmayacak
ellerin hiçbir zaman ellerini tuttugumda
avuç içlerin terlemeyecek.
Bırak bu dünya bize hasret borcu olsun.
Hasretlikler hep demir parmaklıkların ardında kalsın.
Kavuşmasın sırtlarımız birbirlerine.
Değmesin dudaklarımız dudaklarımıza.
Sevgi bu değil mi ?
Yokluğunda bile sevmeyi bilmek.
Aşkı yücelten bu değil midir ki ?
Bak şehrime yağmur yüklü bulutlar
konuk olduğunda ben seni ararım her damlasında.
Saçlarımı ıslatan bir yağmur damlası kadar berraktır sevgin.
Musluğu açıp avuç içlerime akan suyu delice içmek.
Çünkü içtiğim sendin.
Kana kana yüreginin deryalarındaki nefesi içtim her defasında.

Gözlerim bağlı halde karanlıkta merdiven inerken hep senin sevdana yürür gibi emindim adımlarımdan.
Başımı kaldırdığımda bulutlar kanat açıp gözlerinin içinde sıcak iklimleri gördüm.
Dokunduğum herşey de ellerinin sıcaklığını aradım durdum.
Oysa ellerini hiç tutmadım ki.
Baktığım her noktada gözlerinin derinliğindeki umudu sevdim.
İnan gözlerini hiç yakından görmedim ama hep seni yaşadım.
Rüzgarın hep senin saçlarına ılık meltem gibi dokunduğunu bildim.
Görmeden sevmeyi dokunmadan hissetmeyi öğrendim

Sen gülümsediğinde gecekondu pencerelerinde cicekler açar.
Her nefes alışında gökyüzüne nice yıldızlar kanatlanır.
Yağan yağmur kadar bereketlidir gözlerin.
Engin denizlerin içinde sakladığı berraklık kadar yalındır bakışların.
Ve saçların rüzgar bile kıyamaz beyaza çalmış saç tellerini savrulmaya.
Biliyorum bu hasret mapuslugunda günleri saysam da bu özlem her gün acılarımı kanatsa da ben seni sevdim.
Yüreğinin içinde büyüyen bir cocuk gibi
gözlerinde gülümsüyorum hayata.
Ben seni gözlerimde biriktirdiğin düşlerle sevdim.
Seni sevmek böyle duru böyle yalın bir aşk.

Seninle her gece yıldızların sağnağında sana düşlerimi sundum.
Bir an hayat yokusunda yorulsam kenar köşelerde değil ben senin yüreğinde " nefesini " soludum.
Reyhan kokulu gecelere inat ben senin kokunla yetindim.
Rüzgarın keman çaldığı ve yıldızların nağmelerle bestelere gebe oldugu vakitlerde hep seni düşledim.
Sevgini soframdaki ekmek gibi bereket bildim.
Ben senin gülen yüzünü sürdüm arsız yaralarıma.
Uykusuz yüreğime ayazlar çivileri reva görseler ben senin saclarınla daldım rüyalara.
Seni düşündüm zamanın ötesinde.
İmkansızlıgı sevdim.
Dualarıma kattım seni Elif miktarı tarzında.
Hiç doyasıya bakamadığım
özlerindeki saflığını duruluğunu ve iki dudağın arasında hayata hediye ettiğin nefesini sevdim.
Ve herşeyden ötede;
Seni Sevmek /
Hiç Bakıp Kaybolamadığım Gözlerinin İçinde ''Seni Yaşamak Demek''ti.
işte seni böylesine ırak aşklarda sevdim

(alıntı)

11 Mart 2012 Pazar

Pervanenin Ateşe Aşk'ı...


Geceleri balkonda ışığın etrafını alan pervane böceklerini fark etmiş miydik hiç?
Ya onların aşk uğruna yaşadıklarını bilir miyiz? Yani pervanenin mum ışığıyla yaşadığı aşkın hikayesini…
Aşk bir farkına varış, bir idrak seviyesidir… ‘Aşk odu önce ma’şuka, andan âşıka düşer.’ derler, malum. Yani aşk ateşi önce sevilene ondan sonra sevene düşer. Önce sevilende bir ateş yanmalı ki pervane onun etrafında dönsün, pervane o ateşi görsün, sonra aşkının farkına varsın… Pervane aşkını ispat edebilmek için gördüğü anda ışığı, etrafında dönmeye başlar. Bir cezbedir bu. Bu cezbenin gittikçe daralan bir çemberi vardır. Işığın etrafında döner, döndükçe biraz daha yakından dönmek ister. Işığı gördüğü anda aşkı ilmel yakin olarak tanıyan pervane, onu aynel yakin bilmek istediği için gittikçe mumun etrafındaki çemberi daraltıyor. Çember daraldıkça pervanenin aşkı artıyor, şevki artıyor, coşkusu artıyor. Coşkusu arttıkça da cesareti artıyor. Aşk cesaret işidir, neticede. Ve pervane cesaretle kanadını şöyle bir değdirir ateşe. İlk lezzettir işte o acı. Acı verir, yakar içini. Ama ona verdiği acı o kadar hoşuna gider ki, daha fazla dönmeye başlar. Acı ve lezzet… Birbirine zıt bu iki duygunun bir arada olması nasıl mümkün… İşte bu noktada, azabın ve acının lezzet olmasındaki sırrı yakalamak gerek.
Azap kelimesi azp kelimesinden türüyor. Azp lezzet demek. Azabın ne olduğunu buna göre ölçün ve düşünün. İşte kanadının ucunu bir defa yaktığı zaman pervane ilk azabı duyar; fakat öyle bir lezzettir ki o azap… Bu azap ve ondan alınan lezzet, insanı yavaş yavaş nefsinden sıyırıp vuslatı mümkün kılar. Bu sefer daha büyük bir cesaretle kendini ateşe atarcasına gider ışığı kucaklar.
Ve burada ateş pervaneyi yakar kavurur. Bir buğday tanesi gibi toparlayıp yere düşürür. Artık pervane ‘hakkal yakin’ biliyordur vuslatı. Bu fenadır. Bu canını verdiği noktadır. Mumun bundan haberi bile yoktur belki. Olmasına da gerek yoktur. Bu pervanenin aşkıdır çünkü. Aşkı uğruna can veren pervanenin aşkı. Ama öbür taraftan mum da yanar. Onun aşkı da, acısı da kendincedir. Önce can ipliğine bir ateş düşer ve yanmaya başlar mum… Sonra içindeki o yangını söndürmek için gözyaşı döker. Ateşi su söndürür çünkü. Ama mumun gözyaşları onun ateşine daha da bir güç verir, elemi arttıkça artar. Ve erir can ipi, sevgilinin yolunda yok olana dek…
alıntı

1 Mart 2012 Perşembe

Güzel Gözlüm...



Güzel gözlerine hasret kaldığım muhteşem sevgilim..! 
   Sana olan sevgimi anlatmaya ne kelimeler nede cümleler kifayet eder, sadece şunu diyebilirim  ki bunun ölçüsü sınırı olmaz ama , yüreğine baksan ancak bir nebze bunun derecesini anlayabilirsin ... O muhteşem sevgiyle beni sevdiğin için bu kadar çok seviliyorsun ve o yüreğinde sıcacık sevgi beni benden alıyor sanki sen yapıyor..., sana olan özlemim hasretim yanımdayken bile bitmiyor  ,her an herşeyimde herşeyimle seninle olmak senin olmak istiyorum... Karanlık dünyama bir güneş gibi doğuşun , sıkıntılarıma derman oluşun, beni benden  alan sevgiden hatta aşktan öte bir duyguyla benim oluşun, dünyadaki en güzel nimetlerden biri olsa gerek... Seni çok seviyorum güzel gözlüm ; seni sevişimide çok seviyorum, sana olan sevgimide çok seviyorum ,senle olan herşeyi çok seviyorum...
   Sana olan hasretim her gün dahada büyüyen bir çığ gibi yüreğimi daraltıyor , o güzel yüzündeki bir tebessüm beni ferahlatıyor, seni özlemek ne kadar güzel olsada bir gün gerçekleşecek vuslatın ümidi beni muhteşem bir hazzın doruklarına kadar ulaştırıyor , bende ki bu haz oldukca seni özlemeyide seviyorum... hayallerim ideallerim geleceğime dair bütün planlarım seninle , geleceğimide seviyorum içinde senli hayaller olduğu için ... 
   Sen benim canımsın ,hayatımsın ,hayatımın anlamısın , ikinci değil birinci baharımsın , seni öyle seviyorum ki bütün geçmiş aşıklar bu aşka gıpta ediyorlar ... 
   Senin neyini anlatsam bilmiyorum ki , o güzel gözlerinle gülerken yüreğinin güldüğünümü , kadife sesinle konuşurken bütün ruhumun dinlendiğinimi, pamuk misali ellerinle ellerimden tutarken yüreğimin nasılda hızlı çarptığınımı ... şimdiye kadar hiç tatmadığım bu duygunun bütün ruhumu kapsadığını mı ,seni çok seviyorum birtanem Rabbimin tüm güzellikleri bir vucutta topladığı muhteşem bir varlıksın , ve Rabbimin bana verdiği harikalar ötesi bir güzelliksin ...  ve her gördüğümde her konuştuğumda bana inancımı hatırlatan fevkalade bir tecelliyatsın... 
   Sevgilim..!
   Seninle her anım , mutluluğun doruklarına çıkan ,en güzel vakitlerimdir ... seni , senin olmayı ,seninle dolmayı,  seninle yatmayı, seninle uyumayı, seninle uyanmayı seviyorum , iyiki varsın ,iyiki hayatımdasın ,hep hayatımda kal , ve sadece dünyada değil ebedi alemde de seninle olmak istiyorum... en az senin istediğin kadar....
   Bir kez daha söylüyorum ve daha binlerce kez söyleyeceğim "SENİ ÇOK SEVİYORUMMMM




___ murat___